Sergi Haberi: Naz Can'ın "Bombyxmori’nin Kanadında" Sergisi Galeri Selvin'de

Naz Can’ın sergisi "Bombyxmori’nin Kanadında" 7-31 Ekim tarihleri arasında Arnavutköy Galeri Selvin’de açılıyor. İpek iplikler üzerine sanatçının kendi geliştirdiği teknikle yaptığı resimler sanat severlerle buluşuyor. 



Naz Can, ipek böceğinin (Bombyxmori) yaşam döngüsünü tamamlayan bir duyguyla yaptığı resimlerini “Tuvalim, ölmüş ipek böceklerinin ağzından çıkan saf söz,”diyerek tanımlıyor. Resimlerdeki karakterler, ipeğin uçucu görüntüsüne eklenirken düşün içinden çıkarcasına bulutsu ve düşsel bir etki yaratıyor. Sergi 31 Ekim tarihine dek açık kalacak. 

Sergi ile ilgili Sn. Mehmet Zaman Saçlıoğlu şöyle der; 

“Tuvalim, ölmüş ipek böceklerinin ağzından çıkan saf söz,” diyor Naz Can. Üstünde düşünülecek bir cümle bu. Ölmüş böcek bir söz söyleyemeyeceğine göre söylenen sözler nedir bu sergide diye meraklanıyoruz. Sergiyi gezdiğimizde her yapıtın ayrı ayrı söylediği sözleri de hepsinin birlikte söylediği sözleri de işitiyoruz. 

İpek böceği, kozasını örmeye başladığında bir başka hayatı da oluşturmaya başlar. Koza, yeniden doğumu hazırlayacak mezardır. Dut ağacının dallarında yavaş yavaş yürüyen tırtıl, rüzgârı kanatlarının altına alıp bir süre yakın gökyüzünün tadını çıkaracağı özgür bir yaşama geçeceği sırada, kozasının içinde değişimin düşlerini görürken, bir cinayete kurban gider. İnsan, tırtılın yirmi günlük ömrü içinde en çok on gün sürecek kelebekliğe olan özlemiyle üç günde ördüğü kozayı kelebekten önce ele geçirir, ipeğin sahibi olur. 

Tırtılken, peygamber devesi gibi yırtıcı böceklerin avıdır, kelebek olduğunda küçük kuşların. Koza içindeyken ise insanın. Ötekiler karınlarını doyurmak için tırtılı öldürürken, insan kültür için öldürür. Evet, ipek bir kültürdür. Binlerce yıldır insanın giysi için, tekstil için ürettiği dokumaların en değerli malzemesidir ipek. Bir kozadan kesintisiz elde edilen lif ortalama bin iki yüz metredir. Kendi ağırlığının üç-dört bin katını kopmadan taşıyabilir. Bu, Naz Can’ın bu sergideki işleri yaparken kullandığı orta boy bir fırçanın ağırlığına eşittir. 
İpeğin bir kültür olması hem işlevi hem dokusu hem de insanın ona kattığı estetik sayesindedir. Giysi olur, halı, perde, masa örtüsü olur, kaftan olur bir kralın üstünde gösterir kendini, para kesesi olur zenginliği taşır. Kağıdından para bile yapılmıştır. Ameliyat ipliği olur sağlık getirir, paraşüt kumaşı olur insanı uçurur. Gittiği yollara kendi adını verir ve bir lif bulutsusu olarak Naz’ın tuvallerinde bambaşka duygular oluşturur. 

Endüstrinin ve teknolojinin ipeği ile Naz Can’ın ipeği birbirinden farklıdır. Endüstri ipek böceğinin trajedisini unutturmaya çalışırken Naz Can, bu trajediye dikkat çeker. Binlerce lifin oluşturduğu yüzeye ipek böceğinin, kozanın, kozadaki özlemin, oluşamamış kanatların, oluşamamış kelebeğin düşlerinin izini yansıtır Naz. Kimi resimde uçucu çiçekler olarak güzel bir kızın saçlarına dolanır bu düşler, kimi resimde bir güvercinin saf beyazlığını gösterir. İpek uçucudur, hafiftir, ışıklıdır, ama doğa ressamın zihninde zıtlıklarla çalışabilir. İpeğin taşıyamayacağını sandığımız ağırlıklar sanat sayesinde hafifler, bu bulutsu yüzeyin üstünde uçucu bir hal alır. Ağır bir gergedan ya da fil bizi hafiflikleriyle gülümsetir, ressamın oyununa ortak eder. Naz Can, ipeği bir yüzey olarak kullanırken doğa içinde hayat bulamamış kelebeği resimlerinde kanatlandırıyor, sanki ona borcunu ödüyor, ipek böceğinin yaşam döngüsünü sanatla tamamlıyor.

Arnavutköy Dere Sok. No:3 Arnavutköy Beşiktaş İstanbul 
Tel: 212.263 74 81  
Pazar günleri hariç 11:00 – 19:00 saatleri arasında açıktır.

Sergi Haberi: Hakan Gürsoytrak'tan Velhasıl

EVİN, 4 Ekim – 15 Kasım 2025 tarihleri arasında Hakan Gürsoytrak’ın Velhasıl başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyar. 


Gürsoytrak’ın son dönem çalışmalarını bir araya getiren Velhasıl, kurumsal yapı imgelerinin temsillerini ve bu yapılar arasındaki hiyerarşik düzeni Koram İlkesi çerçevesinde ele alan bir seçkiyi sunuyor. Mimarlık ve tasarım alanında bir bütün içindeki öğelerin hiyerarşik düzenlenişini ifade eden Koram İlkesi, Gürsoytrak’ın yapıtlarında gündelik hayattan alınmış absürt imgeler aracılığıyla yeniden düşünülüyor.

Sanatçı, içinde kaybolduğu ara sokaklardan şehirler arası yolculuklara; gazetelerin iç sayfalarında haber olmuş anlara dair biriktirilmiş fotoğraflardan, Kültür Endüstrisi görsellerinin gıcır nesnelerinden, yırtık pırtık ambalajların kurduğu arzuların mekânlarına kadar geniş bir imgesel skaladan beslenir. Bu imgelerin, akademik resim adetleri ile avam görselliklerin muzipçe harmanlandığı; modern hayat çelişkilerinin ironik bakış ve yorumlarının içerildiği pentür/boyalı nesneler üretir. 



Velhasıl, 4 Ekim – 15 Kasım 2025 tarihleri arasında, Pazar ve Pazartesi günleri hariç 11.00–19.00 saatleri arasında EVİN’de görülebilir.

Decollage Art Space Yeni Sezonu 30 Eylül’de Damla Yücebaş’ın “Yürüyüşler” Adlı Sergisi ile Karşılıyor

Damla Yücebaş’ın “Yürüyüşler” adlı sergisi, 30 Eylül-2 Kasım 2025 tarihleri arasında Decollage Art Space’te izleyiciyle buluşuyor. Yeni sanat sezonuna Damla Yücebaş’ın kişisel sergisiyle başlayacak olan Decollage Art Space, sene boyunca birbirinden farklı disiplin ve üretim biçimlerinde birçok sanatçıyı ağırlamayı ve açık çağrılarla genç sanatçıları desteklemeyi planlıyor. 

Standing Dragon

Damla Yücebaş’ın “Yürüyüşler” adlı sergisi, sanatçının lif sanatı ve tekstil yüzeyler üzerine uyguladığı görsel illüzyona dayalı ipek baskı çalışmalarında, malzemeyle doğrudan kurduğu diyalogları yansıtıyor. Geçiş anları, kıvrılan, kaybolan, yeniden biçimlenen, bilinmezliğin getirdiği eşikleri odağına alıyor. “Bilmeme” (not knowing) yaklaşımıyla şekillenen sanat pratiği, “faydalı boşluk”, “temelsiz düşünme” ve “kendiliğinden oluş” gibi Doğu felsefelerinden beslenen kavramlarla bağ kuruyor. 

Sanatçının lif sanatı ve özgün tekstil baskılar alanında kurduğu görsel dil, teknikten yola çıkarak bedensel, zihinsel ve materyal bir diyaloğa dönüşüyor. Baskı yüzeyler üzerinde şekillenen soyut imgeler, yalnızca estetik bir kompozisyon değil; aynı zamanda bir düşünme pratiği. Her bir yüzey, doku ve baskı, sanatçının malzemeyle birlikte yürüdüğü, yönsüz ama dikkatli bir keşif rotası olarak beliriyor. Transparan ve opak kumaş yüzeyler üzerine uygulanan şablon baskı (ipek baskı), video ve ışık yerleştirmeleri, ip ve sünger gibi malzemeler ile gerçekleştirilen üretimler, belirli performatif bir iznin verilmesi sonucu olarak ortaya çıkıyor. 

Yürüyüşler” sergisinde, eserlerin yüzeyindeki görsel illüzyon, bir yanılsamadan öte akışın ta kendisine dönüşüyor. Kobo Abe’nin “Kumların Kadını” romanında, “aslında kum akmıyor da, akış kumun ta kendisi” diyen karakter gibi; bu sergi de suyun, zamanın ya da dünyanın akmadığını; akışın, onların doğası olduğunu söylüyor. 

Düğümler - Knots

Doğadaki rastlantısallıklar Yücebaş’ın üretimlerindeki bilinmeyene olan sonsuz güvenin bir izi olarak karşımıza çıkıyor. Yürüyüş burada yalnızca fiziksel bir eylem değil; aynı zamanda bir varoluş biçimi. Bu güven haliyle sürdürülen “bilmeme”, burada bir eksiklik değil; potansiyel bir boşluk olarak beliriyor. Yücebaş, bu potansiyelle ilerleyerek, her işi bir sona değil, bir açıklığa doğru kuruyor. Damla Yücebaş’ınYürüyüşler sergisi seyirciyi yüzeydeki detaylara olduğu kadar o yüzeylerde saklı olan boşluklara bakmaya da çağırıyor. Bu boşluklar, sabit biçimlerden sızan akışla doluyor. 

Damla Yücebaş hakkında: 1987 yılında İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü’nde 2011 yılında lisans, 2016’da yüksek lisans, 2024’te ise Sanatta Yeterlik programını tamamladı. 2006-2008 yılları arasında Viyana Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nde lisans eğitimi aldı. 2013’te Almanya Burg Giebichenstein Halle Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nde, 2015’te Japonya Kyoto Teknoloji Enstitüsü’nde yüksek lisans değişim programlarına katıldı. 2012 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi GSF Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü’nde 2025 itibarıyla Doktor Öğretim Üyesi olarak görev yapmaya devam etmektedir. Baskı desen tasarımı, baskı teknikleri, özgün tekstil baskı ve lif sanatı alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.

Salt Beyoğlu'nda Yeni Sergi: 90’lardan Beri Halı’dayız

Garanti BBVA tarafından kurulan Salt’ın yeni sergisi 90’lardan Beri Halı’dayız, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Resim Bölümü’ne bağlı olarak faaliyet gösteren Halı Atölyesi’nin sanat eğitimine yaklaşımına odaklanıyor. 1 Mart 2026'ya kadar ziyaret edilebilecek sergi, gündelik hayat meseleleriyle kurduğu ilişkiyi araştırırken yaratıcı muhalefet ile kolektif üretimin potansiyellerine de dikkati çekiyor. Atölyenin kuruluşundan bu yana titizlikle inşa edilen fiziksel ve kavramsal bağların izini süren sergi, yolu bu mekândan geçmiş sanatçıların ortak üretimleri, kişisel işleri, arşiv malzemeleri ve tanıklıklarından derlenen bir kolaj sunuyor. 



Türkiye’de 1990’larda devinim kazanarak siyaset ve toplumsal hareketlerle ilişki kuran güncel sanat üretimi ve tartışmalarının akademi müfredatındaki yeri kısıtlı kaldı. Ancak köklü geleneklerine sahip çıkmak adına, özellikle İstanbul’da gitgide çeşitlenen pratiklere mesafeli duran MSGSÜ’de zamanla tek tük de olsa karşıt sesler çıkmaya başladı. Halı Atölyesi, halı dokuma eğitimini güncel sanatla ilişkilendiren, “beraber öğrenme”ye dayalı pedagojik yaklaşımı ve herkesin katılımına açık programlarıyla gerek kurum içinde gerekse kurum dışında benzersiz bir konum edindi. Akademiye içkin cinsiyetçi hiyerarşileri ve kemikleşmiş bürokrasiyi ilke ve uygulamalarıyla alaşağı eden; öğrenciyi, sanatçıyı, misafiri, kültür emekçisini aynı masa etrafında buluşturabilen ve en önemlisi, “sokağı dışlamayan” müstesna bir model yarattı. 

1976-1977 döneminde ressam ve akademisyen Özdemir Altan’ın girişimi ve teşvikiyle, ressam ve akademisyen Zekai Ormancı’nın (1949-2008) idaresinde kurulan bu uygulama atölyesi, her daim “rahat atölye” olarak etiketlendi; hatta adının çağrıştırdığı geleneksellikten ötürü hafife alındı. Bazı öğrencilerin son tercihiydi; kimisi de uygulama atölyesinde sürdüreceği üretim resim yaptığı zamandan çalmasın diye buraya yöneldi. Ne var ki bu rahatlık ilerleyen dönemde beklenmedik bir sonuç doğuracaktı. 



1992’de Halı Atölyesi’ne asistan olarak atanan görsel sanatçı ve akademisyen Gülçin Aksoy (1965-2024) ile ona eşlik eden bir grup öğrenci ve yol arkadaşının önayak olduğu dinamizm, 1990’lar sonundan itibaren atölyeyi günbegün dönüştürdü. Açığa çıkan bu sinerji, Aksoy’un hem fiziken hem de fikren açık tuttuğu atölye kapısından taşıp önce okulun koridorlarına, sonra da İstanbul’un güncel sanat ortamına yayıldı. Halı Atölyesi’nin üretim modeli, 2000’li yıllarda İstanbul’daki bağımsız sanat inisiyatifleri, feminist çevreler ve disiplinler arası kolektiflerle kurduğu ilişkiler sayesinde çoğaldı, çeşitlendi ve genişledi. “Bir halıyı da dokuyabilirsiniz, bir fikri de” 

İplik ve dokuma, Halı Atölyesi’nde salt bir malzeme ve teknik olarak değil; aynı zamanda uzun vadeli bir düşünme ve ilişkilenme biçimi olarak varlık gösterdi. Aksoy, içine kapanık bir sanat eğitiminin uygulayıcısı olmaktansa, “Bir halıyı da dokuyabilirsiniz, bir fikri de” yaklaşımına sahip çıkarak geleneksel halı dokuma pratiğini performans ve gündelik hayatla iç içe geçirdi. Kendisiyle beraber düşünen, yorumlayan ve harekete geçen öğrencileriyle dokumanın (yatay) atkıları ve (dikey) çözgülerinden kavramsal açılımlar üretmenin, kelimelerle oynayıp sözler ve sesler türetmenin yollarını aradı. Halı, artık ders programlarına sıkışmayan, müfredat dışı ilgilere kulak veren “açık bir atölye” hâline geldi. 

Halı Atölyesi, sanat akademisinin ataletinden erkek egemen toplum yapısına, devlet aygıtlarından kurumların estetik algısına bir dolu meseleyi işledi: İnceden inceye arıza da çıkarıldı, maytap da geçildi. Gündemi takip etmekten hiç vazgeçmeyen atölyede, AtılKunst sanatçı kolektifi (2006-2013), Garip Bir Pandik 1 (Halı Atölyesi, 2011) ve Garip Bir Pandik 2 (Rumeli Han, 2012) performansları, 3/1 (Halı Atölyesi, 2013) sergisi ile fanzinlerden dikişlere nice plan ve proje, tekerrür eden meselelere tepkiden doğdu. 



90’lardan Beri Halı’dayız sergisi, Halı Atölyesi’nin dillere pelesenk olmuş “Aynı yöne ayrı pedal, ayrı yöne aynı pedal” şiarından yola çıkarak atölyedeki ortak pratiklerin tarihine ve bireysel yönelimlere ışık tutuyor. Geçmişten bugüne dokunan bir topluluğun ilmeklerini sökerken kuşaklar arası bir üretim akrabalığının peşine düşüyor. 

Sergi, 1 Mart 2026’ya dek Salt Beyoğlu’nda ziyarete açık olacak. Sergiye eşlik eden programlar, 1 Ekim Çarşamba günü Salt Beyoğlu, Kat 2’de Şiva Canbazoğlu’nun a tangible blue adlı performansı ile başlayacak. Ayrıntılı bilgi için: saltonline.org. 

Sergi adı hakkında: 2009 ile 2015 yılları arasında Halı Atölyesi’nde olan sanatçı ve akademisyen Duygu Sabancılar’ın gördüğü bir rüyaya dayanan “90’lardan Beri Halı’dayız” sloganı, Gülçin Aksoy ve Halı öğrencileri tarafından bir beze dikilerek pankarta dönüştürüldü. Bu pankart ilk olarak Buradan Nereye? Kolektif Sanat Pratikleri (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2016) sergisinde sunuldu. Sergi, Spot Projects’in desteği; Türk Tuborg A.Ş., Asya International Movers, Bankerhan Hotel, Eureko Sigorta ve Jotun Boya’nın katkılarıyla gerçekleştirilmektedir.

İstanbul Modern’de Yeni Film Programı: “Doğruluk mu, Cesaret mi?”

İstanbul Modern Sinema, 25-28 Eylül tarihleri arasında sezona “oyun” temasıyla başlıyor. Prof. Dr. H. Serdar Gergerlioğlu ve Dr. İren Dicle Aytaç’ın katkılarıyla gerçekleşen program; spordan politikaya, film gösterimlerinden panellere, sanal gerçeklik deneyimlerinden yapay zekâ atölyelerine uzanan çok katmanlı bir içerik sunuyor. 



Öne çıkan filmler arasında Aysun Bademsoy’dan Berlin’de futbol oynayan Türkiye kökenli genç kadınların kimlik, entegrasyon ve aidiyet mücadelesini konu alan Oyun Değiştiriciler, İstanbul Film Festivali’nde SİYAD En İyi Film Ödülü’nü kazanan Emine Yıldırım’ın Gündüz Apollon, Gece Athena, Chris Marker’ın teknolojinin insanlık ile tarih algımızla ilişkisini araştıran Beşinci Seviye ve Miguel Gomes’e Geçen yıl Cannes film Festivali’nde “en iyi yönetmen” ödülünü kazandıran Büyük Yolculuk yer alıyor.


Program ayrıca, akademi ve sanat dünyasından konukların katılımıyla düzenlenecek paneller aracılığıyla izleyiciyi; iktidar oyunlarından video oyunlarına, çocukluktan sporda anlam arayışına uzanan etkileşimli tartışmalara davet ediyor. Panel katılımcıları arasında ise psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci, yönetmen-senarist Deniz Tortum gibi isimler bulunuyor.

Şimdiden iyi seyirler hepinize.

Sidar Baki - Kimse Bakmazken Sergisi C.A.M Gallery’de




Kimse bakmazken, oyun başlar. 

Terk edilmiş sahnelerde, çökmüş tavanların altında, paslı rayların ucunda bir çocuk belirir. Düşmeyen bir salıncak kurar, yerin ortasına tebeşirle bir güneş çizer. Ses yoktur, ama oyun vardır. Ve oyun, hayatın en ilkel, en derin direniş biçimidir.

Sidar Baki’nin bu yeni serisi, harabe estetiğini çocuk bakışıyla kesintiye uğratıyor. Yüzeyi sert, gri, karanlık mekânlara çocuk figürleri yerleştirerek mekânın anlamını tamamen dönüştürüyor. Bu resimlerde çocuklar sadece oynamıyor; mekânı ele geçiriyor, hatırlıyor, dönüştürüyor ve yeniden kuruyor. Büyüklerin terk ettiği yerlerde onlar kalıyor – küçücük ama tamamlayıcı bir güçle. 

Politik olan da budur: 
Görünmeyeni göstermek. 
Çocuğun sesini duyurmak. 
Yıkılmış olanın ortasında hâlâ yaşamın izini sürmek. 

Bu sergide mekânlar sadece fon değildir; aktiftir, belleklidir, sorgulayıcıdır. İzleyiciye şu soruları fısıldar: — Bu boşluk neden var? 
— Kim terk etti burayı? 
— Çocuk burada ne yapıyor? 

Cevaplar tuvale gizlenmiştir. Çünkü kimse bakmazken, çocuklar hayal kurar. Ne zaman dünya susar, onlar konuşur. Ne zaman büyüklerin düzeni çöker, onların hafif adımları karanlığın ortasında yeni bir anlam bırakır.

Sidar Baki, çocukların sessiz ama dönüştürücü varlığıyla, yıkımın ortasında umudun estetik, şiirsel ve politik izini sürüyor. Çünkü bazen en büyük değişim, kimse bakmazken başlar.


Kezban’ın Nadire Kabinesi’ne Yolculuk

Kezban Arca Batıbeki’nin MeshRu’daki sergisi Kezban’ın Nadire Kabinesi’ni görmeyi uzun zamandır istiyordum, ancak geçen hafta mümkün olabildi. Sanatçının yıllar boyunca biriktirdiği nesneleri kadın ve ev/yuva temaları etrafında bir araya getirdiği şahane bir yerleştirme ya da kurgu diyebileceğimiz bu sergiyi Eylül sonuna kadar görme şansınız olduğunu unutmayın ve lütfen kaçırmayın. ❤️ 



Neler mi var sanatçının adeta iç dünyasının ve ailesinden gelen ve “kalıtımsal bir bağlılık” olarak ifade ettiği, nesneleri biriktirme tutkusunun da bir yansıması olan bu sergide? Dünyanın çeşitli müzelerinden alınmış kalemler, silgiler, cetveller, kitaplar, dergiler, maket evler, matruşkalar, oyuncak bebekler, objeler, büstler… 

Kezban Arca Batıbeki’nin kadın ve yılan figürlerini içeren tablolarına zaten aşinaydım. Burada da onların bir kısmını görmek mümkün. Yılan hem zehir hem şifayı bünyesinde barındırmasıyla bir dualiteyi temsil ediyor. Aslında kadın yani dişil enerji de öyle. Tanrıçalar tarih boyunca hem korkulan hem de saygı duyulan figürler olmuşlar. Hem yaratıcı hem yıkıcı gücü temsil etmişler. Yani aslında yılan da kadın da hayatın kendisi gibi karşıtlıkları, ikiliği içinde barındırıyor. “Adem Havva’yı suçladı, Havva Yılanı” mitini temsilen iki ahşap oyuncak Adem ve Havva bebek de sergi alanında bizleri bekliyor. 



Sanatçının ana meselelerinden biri de kadının tarihsel yolculuğu. Tanrıçalıktan sınırları belli ve içindeki vahşiyi, yani ruhunu öldürmüş evinin kadını olmaya giden yola dair bir anlatıyı görebiliyoruz. Toplumun dayattığı rolleri üstlenen kadın, artık evini çekip çeviren, doğuran, çocukları için sürekli mutfakta hazır olan, güzelliği bile makbul sınırlar içinde olması gereken, sıradan ve ruhsuz bir varlığa dönüşüyor zaman içinde. Bunu anlatan o afişler, kitaplar, mutlu yuvayı temsil etse de müthiş bir sıkışmışlık hissi uyandıran o maket evler o kadar çarpıcı bir etki yaratıyor ki özgürce hareket eden o kadın ve yılan figürlerinin yanında. 



Bu şahane yerleştirmeyi 30 Eylül'e kadar ziyaret etmeyi unutmayın. Pera’da Meşrutiyet Caddesi üzerindeki 129 yıllık Union Française binasının üçüncü katındaki Meshru'da sizleri masal gibi bir oda bekliyor. İyi gezmeler.

Salt Beyoğlu’ndaki “Hayvanların Yaşamı” Sergisi Kapsamında Gösterim Programı: Bir Nefesin İzinden

Garanti BBVA tarafından kurulan Salt’ın Hayvanların Yaşamı sergisine eşlik eden gösterim programı Bir Nefesin İzinden, insanların hayvanlar ile ortak varoluşuna dair soruları merkeze alıyor. Salt Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’da gerçekleştirilecek program; yaşamı, değeri ve karşılıklı bağımlılığı nasıl tanımladığımızı sorgulayan belgesel filmlerden oluşuyor. Programın adı ise Latince anima’dan türetilen ve “nefes, ruh” anlamlarına gelen hayvan sözcüğünün etimolojik kökenine gönderme yapıyor. 

Kat Mansoor fotoğrafı - Cow (İnek) filminden bir kare

3 Temmuz Perşembe saat 19.00’da gösterilecek Cow [İnek], bir süt ineğinin dünyasını ve günlük yaşamını keşfe çıkıyor. 5 Temmuz Cumartesi saat 18.30’da gösterilecek Butenland, eski bir mandıracı ile hayvan hakları savunucusunun geleneksel bir çiftliği ineklerin ve diğer hayvanların meta olarak görülmeden özgürce yaşadığı bir sığınağa dönüştürmesini belgeliyor. 17 Temmuz Perşembe saat 19.00’da gösterilecek Kala Azar, evcil hayvan cesetlerini toplayan bir çift üzerinden türler arası bağları, yas ve bakım pratiklerini inceliyor. 

Martin Dohrn fotoğrafı - My Garden of a Thousand Bees (Bin Arılı Bahçem) filminden bir kare

Seçki, hem insanın farklı türler arasındaki yerini yeniden düşünmeye hem de ihtimam, empati ve ortak kırılganlığa dayalı ilişki biçimlerini tahayyül etmeye yönelik perspektifleri bir araya getiriyor. Joanna Zielińska ile Salt’tan Alâ Taleb tarafından hazırlanan program herkesin katılımına açık ve ücretsizdir. Hayvanların Yaşamı sergisi ve paralelindeki gösterimler ile konuşmalar 10 Ağustos’a dek Salt Beyoğlu’nda devam edecek. 

İyi seyirler. 

Mahmut Karatoprak’ın “Kır İğdesi” Adlı Sergisi Decollage Art Space’de İzleyiciyle Buluştu

Decollage Art Space, Mahmut Karatoprak’ın 50. kişisel sergisi “Kır İğdesi” ile geçmişten güç bulan kadınların kararlı duruşlarını geleceğe taşıyor. 6 Mayıs-27 Temmuz tarihleri arasında görülebilecek, Serap Atala küratörlüğündeki sergi, Mahmut Karatoprak’ın geçmiş ile gelecek arasında bir sentez ortaya koyan eserlerini izleyiciyle buluşturuyor. 



İzleyiciyi zamanların kesiştiği düşsel bir yolculuğa davet eden “Kır İğdesi”nde sanatçı; detaylarda saklı olanı görünür kılarken çağdaş ikona etkisi veren eserlerinde kullandığı sıradan nesneler ve imgeler somut biçimlere dönüşüyor. 

Sanatçı sergi kapsamında lirik bir anlatımla yaşamın sembolleri hâline gelen eserlerini izleyiciye ulaştırıyor. Mahmut Karatoprak’ın doğduğu, ilk gençlik yıllarına kadar yaşadığı Kayseri bağlarının görsel dili olan kır iğdeleri; sanatçının üretimlerinde kendine özgü bir alan açıyor. Görsel hafıza sonucu sanatçının bilinçaltına yerleşen bu şifalı bitki hem serginin öznesi hem de Karatoprak’ın sanatsal yaratımının önemli sembollerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. 



Geleceği şekillendiren tasarılarımız, kaçınılmaz biçimde geçmişin izlerini taşır. Sanatçı, bu iki zaman arasındaki diyalektiği belirsizlikten olasılığa dönüştürürken, unutulana yeni bir soluk veriyor. 


Ziyaret Saatleri: her gün 10:00 – 18:00 
Adres: Suadiye Mahallesi, Müzeyyen Sokak, No:4/1, 34740, Kadıköy/İstanbul 
İletişim: +90 (532) 363 09 89   
Ulaşım: Marmaray ulaşımı için Suadiye İstasyonu’nu, İETT ulaşımı için ise Tan Sokak Otobüs Durağı’nı kullanabilirsiniz. Araçla gelenler için Decollage Art Space önünde İSPARK park imkânı bulunmaktadır.

YUNT’un “İmgenin Onuru” Başlıklı Podcast Yayını Başlıyor!

YUNT, yazın bilimci ve sanat kuramcısı Zeynep Sayın tarafından hazırlanıp sunulan “İmgenin Onuru” başlıklı podcast yayınına başlıyor. Sayın, konuklarıyla toplumsal ‘gelişmeler’ bağlamında imgeyi bir direniş yöntemi olarak ele alıyor. Konuklar ve dinleyicilerin arasında çok sesli bir tartışma ve düşünme ağı hayata geçirmeyi hedefleyen YUNT, imgenin sivil mücadele ve toplumsal dayanışmada açtığı alanı, oynadığı rolü ve harekete geçirdiği potansiyeli Türkiye deneyimi üzerinden birlikte düşünmeye davet ediyor. 



Zeynep Sayın, podcast yayınına yön veren düşünsel arka planı ele aldığı bölüme “İmgeler neyi hatırlatmaya kadirler?” sorusuyla başlıyor ve dinleyicileri yeryüzüne akustik bir aynayla imgeler aracılığıyla birlikte bakmaya çağırıyor. İmgeyi “aritmik bir yarık” olarak kabul eden Sayın, imgenin tetikleyebileceği küçük sapmaların büyük farklılıklara yol açabileceğinin altını çiziyor: 

Eğip bükme eylemini imgelerle gerçekleştirebiliriz. İmgeleri yalnızca birer ileti olarak değil; kendi eyleyişleriyle, geçmişi hayalet gibi çağırma kudretleriyle ve fitile ulaşmadan kıvılcımı kesecek ikazlarıyla düşünmeliyiz. Bu sapmayı —Latince adıyla clinamen ya da deklinasyon— yani yön değiştirme, yön saptırma hareketini, bu çekimi, biz gerçekleştirebiliriz.” 

İmgeyi hareket hâlinde olmakla özdeşleştiren Sayın, Türkiye ve dünyanın karşı karşıya olduğu siyasi ve toplumsal koşulların farkındalığıyla imgenin onuru üzerine bir düşünme pratiği başlatmanın önemine vurgu yapıyor. Yerkürenin farklı bölgelerindeki yerel tecrübelerden kendi düşünce hayatına etki eden düşünürlerin metinlerine uzanan zengin bir referans ağından istifade eden Sayın, imgeyi “direnişin ve düşün kilidini açan anahtar” olarak görmeyi öneriyor. 



Zeynep Sayın, podcast yayınını “yazılı metinlerin sabit ve doğrusal yapısı”ndan sıyrılmak için bir fırsat olarak değerlendiriyor. Belleği sesle tutmanın bir eylem olarak önemine dikkat çeken Sayın, konuklarıyla imgenin farklı tezahür biçimlerini deşifre ederken kolektif bilinçdışımızın resmini sunan bir imge atlasının ilk adımını atmış oluyor. 

“İmgenin Onuru” başlıklı podcast yayını her cumartesi yeni bölümüyle dinleyicilerle buluşacak. "İmgenin Onuru"nu Spotify ve Apple Podcast üzerinden dinleyebilirsiniz.

Rahmi Aksungur’un “Retrospektif” Sergisi Kibele Sanat Galerisi'nde

İş Sanat Kibele Sanat Galerisi, ülkemizin en önemli heykeltıraşlarından Prof. Rahmi Aksungur’un “Retrospektif” sergisine ev sahipliği yapıyor. 



Aksungur’un, özellikle ızgara (grid) formunu hem yapısal bir araç hem de sanatsal bir ifade biçimi olarak kullandığı bronz, ahşap ve taş gibi malzemelerden oluşan eserleri, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü işlevi görüyor. Sergide, Rahmi Aksungur’un sanat yaşamının çeşitli dönemlerinde ürettiği ve bir kısmı Türkiye’nin önemli kurumlarından ve çeşitli koleksiyonerlerinden ödünç alınan 70’ten fazla heykelin yanı sıra, sanatçının eskiz defterlerinden örnekler ve heykel çizimleri de yer alıyor. 

Sergiyle eşzamanlı olarak hazırlanan ve Doç. Dr. Fırat Arapoğlu tarafından kaleme alınan kapsamlı katalog, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. Aksungur’un, Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin açılışı için özel olarak ürettiği 5 metre yüksekliğindeki “Özlem” (2023) heykelinin küçük boyutlu bir maketi de bu sergide görülebilir. 

Sergi 14 Temmuz 2025 ‘e kadar Kibele Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilir. 
Galeri, her gün 09.00–19.00 arası açıktır.

Sergi Haberi: Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’nda Işık Ve Karanlık

Burcu Ünlü, “Işık ve Karanlık” adlı ikinci kişisel sergisiyle, 7-19 Mayıs 2025 tarihleri arasında Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’nda sanatseverlerle buluşuyor. Yeşim Emanetoğlu küratörlüğündeki sergi kapsamında sanatçı her birimizin bir diğerinin aynası olduğu bu dünyada, resimleriyle ışığını yansıtmayı ve çoğaltmayı amaçlıyor. 

“Işığın en parlak hali, karanlığın en derininde saklıdır.” Sanatçı Burcu Ünlü’nün ikinci kişisel sergisi “Işık ve Karanlık”, izleyicisini bu karşıtlığın büyüsüne davet ediyor. Burcu Ünlü, ışığımızın yansıması için karanlığımızın da varlığını kabul etmenin gücünü hatırlatarak “Işık ve Karanlık” temaları ile yarattığı yeni eserleriyle sanat yolcuğuna devam ediyor. “Işık ve Karanlık” sadece bir tema değil, yaşamın ta kendisidir. Her ışığın bir gölgesi, her gölgenin bir anlamı vardır. Ünlü’nün eserleri, bu karşıtlıkların birbirini nasıl tamamladığını, bir bütün hâline geldiğinde nasıl bir denge sunduğunu gözler önüne seriyor. 




Sanatçının “Yansıma” adlı tablosuyla başlayan sergi hayali, bu hayali yansıtan 15 şehir ve 17 resme uzanarak geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği ilk kişisel sergisini ortaya çıkartmıştı. 2024 Mayıs ayında, İstanbul’da Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’nda açtığı “Yansımalar” sergisiyle sanatçı, izleyicilerin kendilerinden yansımalar bulabileceği seçkiyle, daha önce gördüklerimize farklı bir gözle bakmamız ve kendimizle karşılaşmamız için fırsat yaratmıştı. Ardından Affordable Art Fair Battersea, Aqua Art Miami ve World Art Dubai gibi uluslararası fuarlarda yer alan sanatçı Pera Palas’ta da bir karma sergiye katıldı.   

Moda Tasarımı eğitiminin izlerini resimlerindeki canlı renklerinde görebileceğimiz sanatçı, yağlı boya tekniğiyle üretiyor. Altı senedir sanat üretimlerine yoğunlaşan Ünlü, son senelerdeki çalışmalarını “Işık ve Karanlık” başlığı altında bir araya getiriyor ve ilk kez izleyiciyle buluşturuyor. Seyahat tutkusunu resimlerine yansıtan sanatçının işlerinde doğa olayları, gün doğumu ve batımı, güneşin parlaklığı, denizin ışıltısı gibi detaylar sıklıkla karşımıza çıkıyor. Farklı şehir isimleri eserlere de ilham oluyor ve adını veriyor. 

Burcu Ünlü hakkında: 

Sanatçı Burcu Ünlü, 1982 yılının sonlarında, bir kış ayında, henüz ilçe olduğu zamanlarda Düzce’de doğdu ve burada büyüdü. Gençlik yıllarında İstanbul’a taşınarak Fenerbahçe Lisesi’nden mezun oldu. Aynı dönemde Düzce’nin il statüsü kazanması, onun da yetişkinliğe adım atışına denk geldi. Eğitim hayatına Bilgi Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve LasalleCollege’da Moda Tasarımı bölümlerinde devam etti. Bu seçimlerinin temelinde her zaman aynı arayış vardı: “İnsanlarla, yaşamla, canlılıkla, güzellikle ve iyilikle bağlantıda olmak; bunu yalnızca yapmak değil, yaşamak ve paylaşmak.” 




Resme olan tutkusu, ilk fırça darbesiyle birlikte bir yolculuğa dönüştü. Gün doğumlarının umut vadeden ışığı ve gün batımlarının huzurlu dinginliği, onun için yalnızca bir manzara değil, bir içsel keşfin yansımasıydı. Burcu Ünlü, bu içsel yolculuğu tuvale aktardıkça, izleyicileri de kendi benliklerine doğru bir keşfe çıkarıyor. 

Sanata olan tutkusu, yüksek enerjisi ve merak duygusuyla sınırlarını genişletmeye devam eden Burcu Ünlü, hayallerinin peşinden giderek hem ülkesini hem dünyayı hem de kendini keşfetmeye başladı. 2019 yılında resimle tanıştı ve seyahatleri sırasında ilham aldığı şehirlerin ruhunu yansıtmak amacıyla gün doğumu ve gün batımlarını resmetmeye başladı. Sanatseverlerle ilk kez 2024 Mayıs ayında, İstanbul’da Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı’nda açtığı “Yansımalar” adlı kişisel sergisiyle buluştu. Aynı yıl Ekim ayında Londra’da Affordable Art Fair Battersea ve Aralık ayında Aqua Art Miami’de eserlerini sergileyerek uluslararası sanat sahnesindeki yerini güçlendirdi. Ocak 2025’te Pera Palas’taki karma sergiye katılarak geniş bir sanatsever kitlesi ile buluştu. Nisan ayında yepyeni eserleriyle yer alacağı Dubai Art Week ile ülke dışında yeni rotalarda yeni buluşmalarda yer almaya devam edeceğinin sinyalini verdi. 

Sanatsal yolculuğuna hız kesmeden devam eden Burcu Ünlü, 2025 yılı Mayıs ayında ikinci kişisel sergisini düzenleyerek kendisini merakla bekleyen sanatseverleri yeni eserleriyle tanıştırmaya can atıyor. Her birimizin bir diğerinin aynası olduğu bu dünyada, resimleriyle ışığını yansıtmayı ve çoğaltmayı amaçlayan sanatçı, ışığımızın yansıması için karanlığımızın da varlığını kabul etmenin gücünü hatırlatarak ‘’Işık ve Karanlık’’ temaları ile yarattığı yeni eserleriyle sanat yolcuğuna devam ediyor. 

“Işık ve Karanlık”ta bir araya gelen her fırça darbesi, izleyiciyi yalnızca bir sergiye değil, kendine doğru bir yolculuğa davet ediyor.

Jak İhmalyan sergisi 18 Mayıs'a Kadar Dirimart Pera'da

Dirimart, sanatçı mirasını temsil ettiği altıncı sanatçısı olarak yakın zamanda duyurduğu Jak İhmalyan’ın galerideki ilk sergisini paylaşmaktan mutluluk duyar. Galerinin Pera’daki mekânında sanatçının yüze yakın tablo ve desenini bir araya getirecek sergi, ressamın pratiğine kapsamlı bir bakış sunmayı ve eserlerini geniş bir izleyici topluluğuyla buluşturmayı amaçlıyor. 




1922 İstanbul doğumlu Jak İhmalyan sanat eğitimine, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki ilk hocalık zamanına denk gelen dönemde başlar. Sanatçı, genç yaşta, Türkiye’nin modern sanat tarihinde sokağa ve insanlarına içerden bakmayı hedefleyen ilk sergi olarak adlandırılan 1941 tarihli Liman Sergisi’ne katılır, ancak 1949’da komünist kimliği nedeniyle Beyrut’a pasaportsuz olarak kaçmak zorunda kalır. Bu sürece kadar ömrünün sonuna dek sürecek ve daha sonra memleketi Türkiye’yle bağının sürekliliğini sağlayacak isimlerle dostluklar kurar. Abidin Dino, Aziz Nesin, Ara Güler, Nâzım Hikmet ve Türkkaya Ataöv gibi bu isimler, onu ve sanatını yazıları, hatıraları, fotoğrafları ve tanıklıklarıyla kayda geçirir. Beyrut’tan sonra Varşova, Pekin ve Moskova gibi Doğu Bloku ülkelerinin başkentlerinde, yaşamını ideolojisi doğrultusunda kurmaya ve geçirmeye çalışan İhmalyan, 1978 yılında, erken yaşta Moskova’da aramızdan ayrılır. 


İhmalyan, inanç dolu yaşamı boyunca resim yapmayı kesintisiz sürdürür. Ressamlığının yanı sıra radyo programcılığı, grafikerlik ve eğitimcilik de yapan sanatçı, içinde bulunduğu şartların el verdiği ölçüde ve onlara rağmen sanat üretimini devam ettirir. 19 Nisan–18 Mayıs 2025 tarihleri arasında Dirimart Pera’da izleyicileri karşılayacak Jak İhmalyan başlıklı sergi, İhmalyan ailesinin özenle koruduğu, 1968–1978 yılları arasındaki çok sayıda eserini ilk kez böylesi geniş bir kapsamda bir araya getiriyor. 





Sergideki eserler kronolojiden bağımsız, sekiz ayrı tematik grup altında sınıflandırılırken, izleyicileri ilk olarak sanatçının yaşamındaki önemli an ve olaylara işaret eden eserleri karşılıyor. Bu eserleri, sanatçının yaşamının erken dönemlerinden itibaren sokağa, başka insanların yaşamına ve hikâyelerine duyduğu merak ve heyecanını yansıtan bir dizi eseri takip ediyor. Akabinde, Türkiye resim tarihinde birçok ressam tarafından da uzunca bir süre işlenmiş olan “Anadolu resmi” teması altında bir araya gelen, İhmalyan’ın gözünden Anadolu’ya bakan eserlere yer veriliyor. Sanatçının Batı ikonografisi ile Anadolu etnografyasını bir araya getirdiği bu resimler, Türkiye topraklarında kadim zamanlardan birçok halkın bir aradalığının resimsel ifadesini sunuyor. Bu seçkiyi, ressamın akademik eğitimi paralelinde natürort, peyzaj ve nü gibi kategorilerde ürettiği, stil olarak kendini ifade etme biçimlerini yansıtan eserleri takip ediyor. Sonraki eserler, sanatçının petrol bazlı bir boya olan bitüm cilasını kullanarak yaptığı, çoğunluğu siyah-beyaz resimlerindeki el jestlerinin izlerini sürüyor. Akabinde ise Jak İhmalyan’ın hayatına tanıklık eden aile ve yakın çevresinden birçok insanı da içeren bir dizi portresi sunuluyor. Üretimleri arasında önemli bir yere sahip sirk temalı resimleri de İhmalyan’ın kaynakları konusunda en merak uyandıran eserleri olarak sergide yerini alıyor. Son bölüm ise, tüm bu temaların neredeyse soyutlaştığı, sanatçının renk alanlarından figürlere uzandığı, onun imzası niteliğindeki kendine has üslubunda ürettiği eserlerini bir araya getiriyor.  

Türkiye sanat tarihi yazınında etnik ya da dini köken bazlı kategorileştirmeler devamında dönem araştırmalarının kapsamında hak ettiği yeri alamayan, bunun sonucu keşfedilmeyi bekleyen birçok sanatçıdan birisi Jak İhmalyan. Geniş bir sergi seçkisi ve sergi sürecinde yayımlanacak sanatçı monografisiyle Jak İhmalyan’ın pratiği ve yaşamı hakkında yeni sorulara ve meraklara alan açmayı amaçlayan sergi, 18 Mayıs tarihine kadar Dirimart Pera’da ziyaret edilebilir. İzleyiciler galerinin açık olduğu her gün saat 17.00’de gerçekleşecek ücretsiz rehberli turlarla daha zengin bir sergi deneyimi yaşayabilirler. 

Dirimart web sayfasında yer alan sergi metnidir. Fotoğraflar bana aittir.

Sergi Haberi: Gülsün Karamustafa'dan "Bir Nevi İşgal Hali"

Gülsün Karamustafa’nın kent belleğine odaklanan "Bir Nevi İşgal Hali" isimli sergisi 5 Mayıs'ta BüroSarıgedik ve Merdiven Art Space'te kapılarını açıyor. Gülsün Karamustafa, 5 Mayıs - 1 Temmuz 2025 tarihleri arasında BüroSarıgedik ve Merdiven Art Space'te gerçekleşecek olan "Bir Nevi İşgal Hali" başlıklı yeni kişisel sergisine hazırlanıyor. 

Sergi, kentlerin kuşaklar boyunca inşa edilen kimlik ve karakterlerinin, değişen politikalar karşısındaki kırılganlığını gözler önüne seriyor. BüroSarıgedik'in mekânsal sınırlarını aşarak Merdiven Art Space'e de yayılan sergi, kentsel güç dinamiklerini derinlemesine sorgulayan çok yönlü bir yaklaşım sunuyor. Karamustafa'nın yakın dönem kolaj, asamblaj, buluntu nesne, yerleştirme ve video çalışmalarını bir araya getiren "Bir Nevi İşgal Hali", şehirde var olma halinin kişisel ve ortak düzlemde nasıl sürekli evrildiğini araştırıyor. 



Serginin ana metaforu olan "anahtar", kent anlatısındaki devamlılıkları, kırılmaları ve değişimleri simgeliyor. Karamustafa, İstanbul'un tarihinden ilham alarak, şehrin dinamiklerini ve ruhunu, zaman içinde gerçekleşen dönüşümler, el değiştirmeler ve göçlerle şekillenen kolektif hafızayı mercek altına alıyor. "Bir Nevi İşgal Hali", İstanbul'un yakın geçmişinde bir arada yaşayan toplulukların hikâyelerini de gün yüzüne çıkarıyor. 


Anahtar, yalnızca bir geçiş nesnesi olarak değil; aidiyet, bağlılık ve sahiplik arasındaki ince çizgiyi simgeleyen güçlü bir sembol olarak karşımıza çıkıyor. Karamustafa'nın çalışmaları, toplumsal hafıza ile kentsel mekânın birbirini şekillendirdiği karmaşık ilişkiyi görünür kılarak izleyiciyi kendi kentsel deneyimleri üzerine düşünmeye davet ediyor. 

Adres: BüroSarıgedik, Meclis-i Mebusan Caddesi 31/2 Fındıklı, Beyoğlu 
Daha fazla bilgi için: info@sarigedik.com

Semiramis Öner’in “Hatıra Kurucular” Sergisi Metrohan’da

Ressam Semiramis Öner’in “Hatıra Kurucular” başlıklı kişisel sergisi Metrohan’da açıldı! Sergide, Kuzey Rönesansı resim tekniğini kullanan ve kendi renk pigmentlerini yaratan Öner’in, eski fotoğrafları ve Türkiye ütopyasını resmettiği yağlı boya tablolarıyla eski İstanbul’a ait objelerden oluşan bir enstalasyonu yer alıyor. Küratörlüğünü Gülseli İnal, Balkız İnal ve Beliz İnal’ın üstlendiği sergide sanatçı, 20. yüzyılın başlarında Türk toplumunun Osmanlı’dan modern Türkiye’ye evrildiği dönemde yaşanan epik sosyal değişimi, kendi bilinçaltı yönlendirmesiyle önümüze seriyor. İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla gerçekleşen “Hatıra Kurucular” sergisi, 29 Haziran’a dek Pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında Metrohan’da ücretsiz olarak ziyaret edilebilir. 



Bireysel anılardan kolektif hafızaya uzanan, geçmişle hayali geleceği buluşturan “Hatıra Kurucular” sergisi, üç ayrı bölümden oluşuyor. Serginin “İstanbul Portreleri” başlıklı ilk bölümünde, Semiramis Öner’in 1995’ten bu yana İstanbul sahaflarından topladığı ve 1890 – 1940 yılları arasını kapsayan eski Türkiye fotoğraflarını resmettiği yağlı boya tablolar yer alıyor. Fotoğraflardaki insanlara kendini yakın hisseden, bazılarının ismini fotoğrafın arkasındaki yazılanlardan öğrenen sanatçı, bu kişileri hikâyeleri ve anılarıyla birlikte içselleştirerek resmediyor. Koyu renklerin ağır bastığı stüdyo fotoğraflarındaki insanları büyük yağlı boya tablolara dönüştüren Öner, insanların yüzlerindeki ifadeler ve kullandıkları objelerden yola çıkarak Türkiye’nin yaşadığı dönüşümü anlatıyor. Bu ilk bölüm, sanatçının bugüne kadar yaptığı 70 tablo içerisinden 40’tan fazla eserin yer aldığı bir seçkiyi sanatseverlerle buluşturuyor.

“Hatıra Kurucular” sergisinin ikinci bölümünde ise, resme dönüşen fotoğraflarda görünen objeler sergileniyor. “İstanbul Portreleri”nin üretimi sırasında fotoğraflardaki eşyalara da dikkat kesilen ve bu objeleri kendisine verilen emanetler olarak kabul eden sanatçı, yine sahaflarda ve bitpazarlarında arayıp bulduğu bu eşyaları uzun bir yemek masasına yerleştiriyor. Öner’in daha önce Hollanda’da Utrecht Belediyesi için dört yılda tamamladığı Barış tablosundakine benzeyen bu “Hatıra Masası”nda farklı bireylerin arkalarında bıraktıkları eşyalar; semaver, saatler, daktilo, kolyeler, radyolar, gözlükler, kravatlar, kol düğmeleri, mektuplar sergileniyor. Terziler, şapkacılar, kumaş dokuyanlar, saatçiler, camcılar, kuyumcular, anahtarcılar, cam üfleyiciler tarafından emek verilerek üretilen eşyaların yer aldığı “Hatıra Masası”nda, çoğu eşyanın el işi olması dikkat çekiyor. 




Sergiyle aynı başlığı taşıyan üçüncü ve son bölümde ise izleyiciyi, umut dolu bir hayal dünyası karşılıyor. Bu bölümde, Türkiye’ye dair aklındaki ütopyayı resmeden Semiramis Öner, geleceği parlak, renkli bir ülke ve mutlu, sevgi dolu portreler ortaya koyuyor. Öner bu bölümü “Dünya karışık dönemlerden geçtiği sıralarda, ütopik dünyalar sanatçının sığınaklarıdır. Sanatçı kaçtığı dünyayı yaratır ve izleyeni davet eder,” sözleriyle anlatıyor. 

Metrohan’da sanatseverlerle buluşan “Hatıra Kurucular” sergisi, 29 Haziran 2025 tarihine kadar pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.

Sergi tanıtım yazısı buradan alınmıştır.